BAYRAM ARACI

BAYRAM ARACI
 
BAYRAM ARACI TÜRKÜ SÖZLERI ICIN YAZIYA TIKLA
BAYRAM ARACI 5 Mart 1921 tarihinde Ankara’nın Küçük Yozgat Köyü’nde (Elmadağ) doğdu. Bayram Aracı’nın sazının temelinde de babasından öğrendikleri önemli bir yer tutmaktadır. Sanatının ilk feyzini babasından alan Bayram Aracı, oldukça köklü kültürel değerlere ve bu değerlerden beslenen zengin bir müzik geleneğine sahip olan Ankara’ya çocuk denecek yaşlarda gelmiştir. Burada kendini bir anda Genç Osman, Yağcıoğlu Fehmi Efe, Ziya Yağar ve Kır Ağa gibi ehl-i dil insanların arasında bulması onun sanatının şekillenmesinde temel bir değer olmuştur. Genç Osman’ın (Osman Gençtürk) o klasik eski Ankara divanlarının, koşmalarının türkü ve oyun havalarının meşhur bir icracısı olduğu kadar sözü sohbeti dinlenir, irfan sahibi değerli bir insan olduğunu biliyoruz. O kadar ki, Genç Osman’ın çalıp okuduğu Ankara Divanını, Yağcıoğlu’nun oynadığı Karaşar Zeybeğini ve söylediği bozlağı eski Ankaralılar hala büyük bir hayranlıkla överler. Hamamönü’nde Cihan Saz Evinin sahibi muhabbet üstadı Mehmet Cihan, Aracı’yı şöyle anlatıyor: “Bayram Aracı’nın, haki renkli külot pantolonu pileli, renkli bir gömleği, ayağında ökçesine basık bir ayakkabısı olurdu. Hocanın Ziya, Yağcıoğlu ve Genç Osman, Bayram’ı evlatları gibi sever, onunla ilgilenirlerdi. Tabii bir de Kır Ağa, hani Ankara’nın o meşhur “Misket” ine aşık olan bir yiğittir. O günler Yağcıoğlu’nun konağı başta olmak üzere evlerde, konaklarda Ankara cümbüşlerinin, muhabbetlerinin tüm canlılığı ile devam ettiği günlerdir. En sık uğradığı, dönemin ünlü sanatçılarının da müdavimi olduğu Hamamönü’ndeki Hasıraltı Meyhanesi Bayram Aracı’nın evi gibiydi. Bir gün Ahmet Gazi Ayhan’la arka arkaya sahne aldığı bu mekanda, Ayhan’a fark atmak ve büyüklüğünü göstermek için sazının bütün perdelerini keserek perdesiz saz çalmış ve büyük beğeni toplamıştı. Rahmetli çok kısa zamanda şöhrete kavuştu; fakat öyle kolay kolay ölçüye tartıya gelen bir adam olmadığı için, bir süre sonra Ankara ona dar geldi ve tuttu 40’lı yıllarda İstanbul'a gitti.” Günümüzde dahi rastlanmayan ölçülerde, perdesiz saz çalarak sanatının boyutunu ispatlayan Bayram Aracı Ankara’da Misket, Hüdayda, Yandım Şeker, Atım Arap, Ankara Zeybeği gibi geleneksel Ankara türkü ve havalarını büyük bir canlılık ve dinamizm içinde icra ederken, 1940’lı yılların ortasında birden bire kendini gazinolarda bulur. Haydar Tatlıyay’ın desteği ile ilk sahneye çıktığı gazino, Kristal ve Nohutlu gazinolarıdır. O günler gazino, taverna ve benzeri eğlence yerlerinin hızla çoğaldığı günlerdir. Şehre ve şehirlilere has bu mekanlarda, bir anlamda “geleneksel şehir müziği” diyebileceğimiz bu günkü adıyla Türk Sanat Müziği icra edilmekte ve ünlü starlarda Safiye Ayla, Müzeyyen Senar ve Hamiyet Yüceses başta olmak üzere, Türk Sanat Müziği söyleyenler arasında çıkmaktadır. Bu mekanlarda türküye de türkü söyleyene de -bazı nostaljik duygulanmalar dışında- fazla rağbet edilmektedir. Halkın küçümsediği, halkın müziği olan türkünün kaba ve ilkel bulunduğu türkü söyleyenlerinde “sanatçı” dan çok “zanaatçı” görüldüğü o yıllarda, elin sazı, dilinde türküleriyle beş yıldızlı gazinoların yanar döner sahnelerinde, bir delikanlı fırtına gibi esmeye başlamaktadır. İsmini gazinoların yaldızlı neonlarına yazdırtan, dönemin starlarıyla aynı gazinolarda assolist olarak sahne alan bu delikanlı işte Elmadağlı Bayram Aracı’dan başkası değildir. O dönemde sanat camiasında gazinoların edindiği önem göz önünde bulundurulduğunda Bayram Aracı’ya duyulan istek hiçte küçümsenmeyecek bir başarıdır. Zaten onun bu yeteneği daha önce Muzaffer Sarısözen tarafından da keşfedilmiş ve Sarısözen sazı ve sözüyle bir süre radyo yayınlarına katılan (1939) Aracı, burada büyük takdir toplamış ve İstanbul’a uzanan yolculuğun temellerini atmıştır(1948). Sarısözen hocanın onun sazına duyduğu hayranlık, dost sohbetlerinde Bayram Aracı ismini tekrar tekrar gündeme getirmesi; Muzaffer Sarısözen isminin halk müziğindeki yeri göz önünde bulundurulduğunda, Bayram Aracı’nın ulaştığı noktaya hakkıyla geldiğinin kanıtıdır. O artık ismi bağlama ile birlikte anılan, kendinden sonra gelen hemen bütün saz sanatçılarını etkileyen bir anlamda bizim ilk bağlama virtüözümüzdür denebilecek önemli bir sanatçıdır. Bazı 45’liklerde isminin önüne çok önemli ve anlamlı bir sıfat eklendiği görülür: “Anadolu Saz Kahramanı Bayram Aracı”. Böylece bir anlamda Anadolu’yu, Anadolu’nun sazını, sözünü ve türküsünü temsil misyonunu kendiliğinden üstlenen Bayram Aracı için üstat Neşet Ertaş şöyle diyor; “Bayram Aracı bağlamada benim en çok etkilendiğim sanatçılardan birisidir. Özellikle “Re” perdesinden tutarak (Re karar sesi) ile çalışması beni de Çekiç Ali’yi de etkilemiştir. Sazı çok canlı ve ritimli çalardı. Değişik tezene atış şekilleri vardı. Çok süslü ve gösterişli çaldığı için hepimiz etkilenirdik onun sazından.” Merhum Nida Tüfekçi ile bir konuşmasında Aracı için şu tespitlerde bulunmuştu: "Bizim kuşağın sanatseverleri Bayram Aracı’yı büyük bir sevgi ve saygı ile anarlar. Bağlamanın sevilmesinde halk müziğinin yayılmasında önemli hizmetleri olmuştur. Coşkulu tavrı, bağlamayı bağlama gibi çalmaktaki ustalığı ile, özellikle Ankara dolaylarının tavrıyla çaldığı ezgilerdeki başarısıyla hala canlı olarak yaşayan bir sanatçıdır.” Arif Sağ’ın değerlendirmesi ise şöyledir: “O yıllarda Neşet Ertaş ve Orhan Gencebay ile birlikte üçümüzün de ortak noktalarından biri Bayram Aracı hayranlığı idi. Benim küçükken Bayram Aracı’ya büyük bir tutkum vardı. Zaten Gencebay’ın temelinde Bayram Aracı vardır. Ertaş da çok severdi. Yani ortak muhabbetlerimizde hemen Bayram Aracı ortaya çıkardı. Aracı bir dönem gazinolarda assolistleri aşağı indirmiş bir sanatçıydı.” Arif Sağ’ın yanı sıra Orhan Gencebay da gerek katıldığı televizyon programlarında gerekse gazete ve dergilerde yayımlanan röportajlarında her zaman Bayram Aracı isminden söz eden sanatçılarımızdandır. Son dönemde katıldığı bir televizyon programında Aracı için söylediği şu sözler çok anlamlıdır: “Bayram Aracı benim hocamdır. Bağlamayı sevmemde ve onu bu şekilde icra etmemde onun büyük emeği vardır. Rahmetliye 17-18 yaşlarımda yaşadığım buluşma ve sonra devam eden ilişkimiz süresince ona duyduğum saygı her geçen gün artmıştır. Bu günlere gelmemde Aracı’nın yeri sanat yaşamımda büyüktür. Hocamı saygıyla anıyorum.” Muzaffer Sarısözen, Nida Tüfekçi gibi halk müziğinin kilometre taşlarının; Neşet Ertaş, Arif Sağ ve Orhan Gencebay gibi büyük saz üstatlarının da açık bir biçimde dile getirdiği Bayram Aracı yaşadığı döneme damgasını vurmuştur. Anadolu insanının en saf, en samimi ve en gerçek sesi olan “türkü”yü bağlamadan “bağlama”yı da türküden ayrı düşünemeyiz. İşte Aracı bağlama ile türküyü eş ve özdeş kılan saz üstatlarının başında gelen önemli bir isimdir. Bayram Aracı, başta “Ankara Tavrı” olmak üzere, sazda değişik tezene şekillerini, sesini ve farklı icra üsluplarını cesaretle kullanarak oldukça renkli bir icra yakalamıştır. Bir taraftan geleneksel tavır ve üslubu belli ölçüde yenilerken öte yandan “piyasa tavrı” denilen popüler icranın ilk örneklerini de veren ilginç bir sanatçı kişiliği vardır. Okuyuşu yiğitçedir, hatta okuyuşunda yer yer külhanbeyi edası yansımaktadır. Sesini mümkün olduğunca kalınlaştırıp bazen geniz, bazen kafa sesi kullanarak okuduğu türküleri resitatif nida motifleri ile, konuşmalara mahalli söz ve seslerle süslemesi karakteristik Ankara tavrı olarak hemen kendini belli etmektedir. Bazen kısa, bazen uzun introlarla başladığı oyun havalarını, sağ elinin parmaklarını sazın göğsüne bir biri ardına bir ritim içinde vurarak süslemesi Aracı’dan önce de yaygın mıydı tam bilemiyoruz ama onunla birlikte yaygınlık kazandığı söylenebilir. Eserin ritmik akışı içinde eliyle sazın tüm tellerini kapatıp açarak icraya farklı bir renk ve ritmik zenginlik kazandırmasını da tipik Bayram Aracı tarzı olarak nitelemek mümkün. Bütün bunlar sanatçıyı zaman zaman adeta “tek kişilik orkestra” zenginliğine taşımıştır. Bayram Aracı’nın oldukça cesur ve kendinden emin bir üslubu vardır. Kiraz kabuğundan yapılmış tezenesini bazen bir tek tele, bazen de bütün tellere vurarak zengin bir tını yakalar. Eserin başında bir intro gibi başlayan gezinmeler, çoğu zaman eserin ait olduğu makamın seyrini gösteren bir taksim tadında uzar gider. Bunların öyle tesadüfen değil, bilerek ve özellikle taksim tarz ve üslubunda yapıldığını, Bayram Aracı’nın üstat Tamburi Cemil ile yaşayışını öğrendikten sonra anlıyoruz. Sanatçının İstanbul yıllarına rastlayan bu beraberlik, belki Bayram Aracı’da Tamburi Cemil’in o insanı büyüleyici usta işi taksimlerini taklit arzusu doğurmuş olmalıdır. Esas itibarıyla yöresine ait anonim türkü ve havaların usta bir mahalli icracısı olan Bayram Aracı’nın bununla yetinmeyip beste yaptığı da bilinmektedir. Şu noktayı özellikle vurgulamakta fayda vardır: Bazı sanatçılar bizzat sanatlarıyla büyük ve önemlidirler, bazıları da sanatlarından ziyade üstlendikleri misyonla önemlidirler. İşte Bayram Aracı bu ikinci guruba giren sanatçıların en tipik örneklerinden biridir. Halk müziğinin dönem dönem yaşadığı inişli çıkışlı grafikler çerçevesine bakıldığında. döneminde halk müziği görmezden gelinirken, kaba ve ilkel bulunarak halk müziği bitti denilirken onu yeniden dirilten, elinde bağlamasıyla ismini zirveye yazdırarak bu söylenenlerin hiç de doğru olmadığını ispatlayan bir sanatçıdır. Ayrıca kendinden sonra gelen hemen hemen bütün saz sanatçılarını etkileyen, bir anlamda bizim ilk bağlama virtüözümüz denebilecek önemli bir sanatçı olması da bu misyonu büyük ölçüde tamamlamakta aydınlatıcı olacaktır. Bağlama icrasında kendine has önemli yenilikler getirmiş, dönemine göre ileri bir çalma tekniği geliştirmiş ve gıpta ile izlenmiştir. Bunun yanı sıra yetişmelerinde emek verdiği sanatçıların bugün müzikal alanda geldiği nokta göz önünde bulundurulduğunda Bayram Aracı’nın “Anadolu Saz Kahramanı” olarak anılması da yerinde bir sıfat olmuştur. Bayram Aracı, kendini sazına ve sanatına adamış benzerleri ile aynı kaderi paylaşarak, yokluk ve yoksulluk içinde, verem tedavisi için gittiği İstanbul’da 16 Ocak 1969’da hayata gözlerini yumdu. Kendisi de bir sanatçı olan (TRT Ankara Radyosu Türk Sanat Müziği Sanatçısı) Mualla Mercan ile evliliğinden Elvan adlı bir oğlu oldu. İkinci evliliğini Melek Hanımla yapan sanatçı, bu evliliğinde de aradığı mutluğu bulamadı. Sıcak ve huzurlu bir aile yuvası özlemi ile, ince hastalığın pençesinde hayata veda etti. Aracı’yı anma adına, Elmadağ Belediyesi tarafından her yıl “Bayram Aracı Saz ve Kültür Şenlikleri” düzenlenmektedir. Elmadağ Kültür Sanat ve Gençlik Derneği’nin Bayram Aracı’nın kabrini Elmadağ’a taşıma girişimleri olmuşsa da Halen İstanbul'da KİMSESİZLER MEZARLIĞINDA YATMAKTADIR (Sanırım bu ayıp hepimize yeter) Eserlerinden Bazıları Sarı İpek, Allı Yazma, Allı Yazma Başında, Aşağıdan Acı Poyraz Acılar, Atim Arap, Başına Bağlamış Kara Yazma, Şu Kavak Meşe Kavak, Bülbüle Su Verdim, Evlerinin Önü, Cimdallı, Hafız Mektepten Gelir, Hüdayda, Karşı Bağda, Oyalı Yazma, Sazım Düştü Duvardan, Su Sızıyor, Yandım Şeker, Şeytan Bunun Neresinde, Şu Çorum’un Güzelleri Bu bölümde, Elmadağ’da ve Türkiye’de bir çok kimsenin adını duymadığı, caz sanatçısı Elvan Aracı’dan bahsetmek gerekir. Elvan Aracı, Anadolu Saz Kahramanı Bayram Aracı’nın öz oğludur. Araştırmamız esnasında tesadüfen ulaştığımız bilgiler şu şekildedir: “Elvan Aracı 20 yildan fazla bir süredir, zaman zaman gidip gelmeler suretiyle yurtdışında yaşadı. 46 yaşındaki müzisyeni yurtdışına çıkmaya zorlayan da caz aşkıydı. Aslında müziğin içinde doğmuştu, babası Bayram Aracı 50’lerin bağlama üstadlarından, annesi Mualla Mercan Aracı da 50-60’larda Türk sanat müziğinin ünlü isimlerindendi. Onu da Belediye Konservatuvari’na gönderdiler. Trombon bölümündeki eğitime üç yıl dayanabildi. Trombonunu alıp piyasaya çıktı. “Yardımcı enstrüman olarak piyano egitimi aliyordum. Hocalar anlayışsız, ögrencilere devamlı baskı. Iyiki de bırakmışım. Erkenden hayata atıldım” diyor. Zamanının en önde gelen isimleri ve orkestralarıyla çaldı. Çizgiler, Ahit-Cahit Oben Kardeşler, Kanat Gür, Yalçın Ateş, İstanbul Gelişim Orkestrasi gibi. Bu arada stüdyo müzisyenliği yapıp, Nükhet Duru, Erkut Taçkın gibi sanatçılara aranjmanlar yazıyordu. 17-18 yaşlarında, Miles Davis, John Caltrain gibi müzisyenleri dinleyince cazcı olmaya karar verdi. 1977’de İsveç’e gitti, orada en ünlü müzisyenlerle çalıştı. 17 yıldan sonra 1994’te Amerika’ya cazın kalbine uçtu. Müzik kolejinin dört yıllık programını üç yılda bitirdi. Dünyanın en ünlü caz kulüplerinde, en ünlü müzisyenlerle çaldığını anlatıyor, Red Mitchell, Horace Parlan, Dug Rainey Hilton Lewis... Tam çevresi genişlemeye, kendine bir yer edinmeye başlıyormuş ki vize sorunu çıkmış ve geri dönmek zorunda kalmış. Elvan Aracı’ya göre Türkiye’de caz çalınacak mekan yok denecek kadar az. Varolan da “caz işletmeciliğini” bilmiyor. “Adam caz dinlemeye gidiyor, 20-30 milyon bırakıyor tek başına. Bir daha gelir mi? Onun parası neyse onu alacaksın. Caz işletmesi bir cemaattir, kendi müşterisi vardır. Ne çok ne az kazanır, yaşar, kendi yağıyla kavrulur. Lüks ya da sosyete yeri değildir. Param olsa gerçek bir caz kulübü açardım, bütün arkadaşlara da o imkanı verirdim.”20 yılı aşkın yurt dışı deneyiminden sonra yaşamını Türkiye’de devam ettirmeye karar veren Elvan Aracı, ülkemizde caz müziğinin daha fazla ilgi görmesi yönünde çalışmalını devam ettiriyor. Kaynak: Aytaç ÖZEL, Elmadağ Sosyo-Ekonomik ve Kültürel Yapı, Elmadağ Kaymakamlığı Yayınları, Ankara-2007 s.97-103 eserleri Bülbüle Su Verdim Bülbüle su verdim altın tas ile Çok günler geçirdim kara yas ile Ben seni severdim bir heves ile Başım pınar ayaklarım göl olsun Az doldur ki sevdiğim içemiyom ben Ne kadar yüz çevirsen geçemiyom ben Kapalı çevreni el atıp açmam Ab-u hayat olsan bir yudum içmem Deniz ortasında olsan bir köprü Boğulur denizde üstünden geçmem Az doldur ki sevdiğim içemiyom ben Ne kadar yüz çevirsen geçemiyom ben -------------------------- Oyalı Da Yazma Başında Oyalı da yazma başında Oyaları kaşında Yeter beklettiklerin Çeşmelerin başında Eğmeli yavrum eğmeli Fistan yere değmeli Bir yiğidin sevdiği Dünyaları değmeli Ben armudu dişledim Sapını gümüşledim Sevdiğimin ismini Mendilime işledim Eğmeli yavrum eğmeli Fistan yere değmeli Bir yiğidin sevdiği Dünyaları değmeli Sürahiyi doldurdum Baş masaya koydurdum Uyuyan gözlerini Öptüm de uyandırdım Eğmeli yavrum eğmeli Fistan yere değmeli Bir yiğidin sevdiği Dünyaları değmeli --------------------------- Göle Gidelim Göle gidelim göle Kimlerinen eğlene Yarim sana fiske vurdum İki kolum bağlana Amanın yavrum cimdallı Kızlar giyer bindallı O bindalın üstüne Bu kollar dolanmalı Kepekliği aşalım Gel senle kavuşalım Sen yağmur ol ben bulut Yağarken kavuşalım Amanın yavrum cimdallı Kızlar giyer bindallı O bindalın üstüne Bu kollar dolanmalı ------------------- Şu Kavak Meşe Kavak Şu kavak meşe kavak Dalını döşe kavak Yarim gölgende yatmış Sen binler yaşa kavak Aman aman kekliğim Gerdana gül ektiğim Yeter senin elinden Bunca zaman çektiğim Limonum portakalım Yalvarırım kalalım Güzel kızlar polis olmuş Hemen teslim olalım Kavak senden uzun yok Dalların çok üzüm yok Küstürdüm de gönderdim Gel demeye yüzüm yok Aman aman kekliğim Gerdana gül ektiğim Yeter senin elinden Bunca zaman çektiğim -------------------- Çiçekdağı Derler (Oyun Havası) 3 (Of yarey) Çiçekdağı derler var mı sana zararım Yar yitirdim oylum oylum ararım hey Üç güneydi benim kavli kararım Beş gün oldu nerde kaldın sevdiğim Vah vah anadan yosmam hey Çiçekdağı derler şahını duydum Aşkın ateşiyle eğlendim kaldım Vebali boynuna işte ben öldüm Mezarımı avluya kaz kara gözlüm Yavri şahin enginlerde kışlamaz Felek kalasına gülle işlemez Talih galip geldi peşim boşlamaz Bir vefasız vurur yıkar taş (söz) ile Çiçekdağı aşamadım ardını Çeken bilir ayrılığın tadını Bülbül ucuz vermiş gülün narhını Gül alıp satmanın zamanı değil --------------------------- Başına Bağlamış Karalı Yazma Başına bağlamış karalı yazma Alırım sevdiğim ağlayıp gezme Çıkıp pencereye kendini üzme Uzat başörtüsünü çıkam yanına Sabah gülü gibi doğup parlama Yavaş yürü kız kendini sallama Alırım (severim) sevdiğim almaz belleme Usandırdın beni tatlı canımdan ------------------------------ Name Gelin (Bir Elinde Kantar) 2 Bir elinde kantar Nerelerde almış tartar Aşka gelmiş benim de yarim İntaresin yırtar Dirim Name dirim Satın alır yerim Bir gün olur Namem Ben sana neler dirim Bahçelerde iğde Hep dalları yerde Benimde yarim nerde Çeşmelerde sularda Dirim Name dirim Satın alır yerim Bir gün olur Namem Ben sana neler dirim Suda oynar balık Ne yamanda yanık Arzedeyim gelin Namem Benzim neden soluk Dirim Name dirim Satın alır yerim Bir gün olur Namem Ben sana neler dirim -------------------------- Göle Gidelim Göle Göle gidelim göle Kimlerinen eylene Yarim sana fiske vurdum İki kolum bağlana Kepekliyi aşalım Gel senle kavuşalım Sen yağmur ol ben bulut Yağarken gavuşalım Elmayı sekiz dildim Çamura düştü sildim Yar kıymeti bilmezdim Ayrı düşünce bildim ------------------------