Yeşildere Eski köy fotografları



ilker gül .keziban oyun havası dinle








DEREŞIH_YEŞİLDERE (31 fotoğraf) Yeşildereden görüntüler


yeşildere çiş tepe mevkii resimleri -cafer bostancının objektiginden

CAFER BOSTANCI VE H.HÜSEYİN ACIKBAŞ IN PAYLAŞIMI


facebook yeşildere resimleri

Hasanoglan köyü ile ilgili Tarihi bilgiler

Hasanoğlan köyü ile ilgili Tarihi bilgiler daha önce Köy Enstitüleri Dergisi’nin birinci sayısında Tahir Erdem tarafından yayınlanmış bulunmaktadır. Bu konuda başka yeni incelemeler çıkmadığı için bizde adı geçen dergideki vesikalardan yararlanarak köyün tarihine, bazı noktalar hakkındaki görüşlerimizle kısaca değinmeyi uygun buluyoruz.
Tarihi vesikaların gösterdiğine göre köyün eski adı “ Hasanoğlanı” dır. Sonradan bazı yerlerdeki köy adları gibi zamanla sonundaki sesli harf düşerek “Hasanoğlan” diye anılmıştır.
Her ne kadar zamana ait bir eserde (Küçük Asya ve Köylerimiz gibi) “Hasanoğlu” görülmekte ise de bundan köyün bu adla anıldığı anlamını çıkarmak pek güçtür. Çünkü 1933 de çıkan Köylerimiz adlı kitabın yayınlandığı sırada bu köye halk tarafından “Hasanoğlu” denilmediği belirlenmektedir.
Bununla beraber “Hasanoğlanı” ve “hasanoğlan” sözcüklerinden bu köyün ‘Hasan’ adında birinin oğluna izafe edilerek adlandırılmış olduğunu anlamak mümkündür.Nitekim bugün Ankara’nın Elmadağ şosesindeki Hasanoğlan’a ayrılan yolun kavşağındaki eski mezarlığın ucunda “Hasan Dede” diye ün alan bir yatır ve onun yanı başında “Hasan Dede” pınarı olarak anılan bir yer vardır.(1944) Herhalde köyün tarihi ile bu “Hasan Dede” arasında bir ilgi bulunması ihtimal içindedir. Gerçekten bugün (1944) dahi “Hasan Dede” yatırı köyün manevi hayatında özel bir yer tutmaktadır. Mesela köylüler genellikle yağmur duaları ve adaklarını onun mezarı dolaylarında yaparlar.(Cedderesi) . İstanbul başbakanlık arşivinde Ankara Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü  “Kuyud-i kadime” sinde mevcut XVI. Yy ait Tahir Defterinde öğrenildiğine göre o zamanda “ Hasanoğlan” diye geçen bu köy Ankara livasına bağlı ve “Hacı Bayram-ı Veli” ahfadından “Tayyıb Baba” nın tımarı olup kendisine oturak olarak verilmiştir. Aynı kayıtlara göre Kanuni Devrinde bu köyün ev durumu 26-36 hane arasında olduğu düşünülürse nüfusun tahminen 130-180 olduğu anlaşılabilir.
Yine bu vesikalardan edinilen bilgilere göre köyün belli başlı gelir kaynakları arpa buğday gibi toprak ürünleriyle arıcılık, bağcılık ve koyunculuktan ibarettir.
Bütün bu bilgiler Hasanoğlan köyünün  en az  XVI yy kadar varan bir geçmişi olduğunu göstermektedir. Yine b bilgilerden yola çıkılarak hasanoğlan köyünün çevresinde bulunan diğer komşu köylerden daha eski olduğu anlaşılmaktadır.
KÖYÜN YERLEŞİM YERİ
#Hasanoğlan köyü Ankara’nın 34 km kuzeydoğusunda bulunan büyük bir iç Anadolu köyüdür.Bağlı bulunduğu ilçe ise 10 km. güneyindeki Elmadağ’dır.
Hasanoğlanın en yüksek noktası deniz düzeyinden 1985 metre yüksek olan  İdris Dağında bulunan Kırk kızlar tepesidir.Köy bu dağın Güney eteğine kurulmuştur. Köyün yerleşim merkezi rakımı ortalama 1200 olan ve İdris dağını meydana getiren ana kayaların ortaya koyduğu sağlam tabanın üstüne ve bir pınarın çıktı yerde başlayıp günümüze geldikçe dağılarak büyük bir alana yayılmıştır.
Hasanoğlan'da Ana Tanrıça - (Ömer Tuncer)
   
Bütün Anadolu'da olduğu gibi, Ankara'nın pek çok yerinde, kırda yürürken ayağınıza takılıveren bir taş bazen, on binlerce yıl ötesinden size iletilmiş bir mesaj gibidir. O dili bilirseniz, mesajı alabilir, anlayabilirsiniz.
 
    Bu mesajlardan biri, Hasanoğlan kasabasında bir temel kazısı sırasında ortaya çıktı. Bu yaklaşık bir karış boyunda, gümüş bir yontuydu. Başı ince altın plaka ile kaplıydı. Bedeninde altın kuşaklar, ayak bileklerinde iki altın halhal vardı. 

    Uzmanlar bulunduğu yerin adını verip “Hasanoğlan Yontucuğu” dediler. Sonra da getirdiği mesajları okumaya giriştiler.
Her şeyden önce bunun bir kadın yontusu olduğu açıktı. Üçgen biçimli üreme organı öylesine belli edilmişti ki... İnce bir bedenin altına doğru genişleyen kalçalar ve yüzü büyüklüğünde bir üreme organı... Bu neyin anlatımıydı? Soruları birer birer sabırla çözdüler;
Bu yontucuk Anadolu’nun çok eskilerden kalma Ana Tanrıçasının yontusuydu. Üreme organı elbette kocaman ve belirgin olacaktı. Bütün doğanın bu üreme organından doğduğuna inanılırdı. İnsanlığın da varlık nedeni bu üreme organı elbette kutsaldı.
Yine bu üreme organı nedeni ile çağlar boyun “üçgen” biçimi, Ana -Tanrıça’ nın kutsal simgesi sayılacaktı. Erkek tanrıların egemen olduğu çok tanrılı dönemden kutsallığını yitirmeden geçecek, dahası, tek tanrılı dinler aracılığıyla zamanımıza değin gelecekti.

   

“Üç sayısı” pek çok yerde kullanıldı. Ana-Tanrıçanın sonraki betimlerinden biri olan ”üç etek” i Anadolu tanrıçası Ephesos Artemis’i “genç kız”, “olgun kadın” ve “ana” olarak nitelendi. Üstelik bu üç niteliğini 431 yılında yapılan Ephesos Konsili’nde Bakire Meryem’e aktararak Hıristiyanlığa da verdi.

    Öte yandan “cahiliye” döneminde bir Ana-Tanrıçalar tapınağı olarak kullanılan Kabe’nin islamiyette taşıdığı önem, üç sayısının müslümanlığa taşınmasına da neden oldu. Namazdaki kimi sözlerin üçer kez yinelenmesi, tesbih tanelerinin “üç” sayısından oluşturulmuş olan “otuz üç” adet olması, aynı inanç düzeninin yansımasıdır.

    Hele hele İslamiyet reddetmesine, dahası yasaklamasına karşın yaygın bir biçimde günümüze değin medet umulan bir büyü olarak kullanılan “muska” nın Ana-Tanrıçanın kutsal üreme organıyla aynı “üçgen” biçiminde olması dikkate değer...

   

Muskadan medet umma geleneği, Anadolu’da İslamiyet öncesinden kalmış olsa gerek. Bu örneklerden de anlaşılacağı gibi, insanoğlu, temel düşüncelerinde ne denli köktenci değişiklikler yaparsa yapsın eski ekiniyle yenisi arasında önemli bağlar kalmaktadır.

    Hasanoğlan Ana-Tanrıçası, dünyada madenin kullanılmaya başlamasında kısa bir süre sonra yapılmıştır. Bu da MÖ.. üçüncü bin yani zamanımızda beş bin yıl öncedir. Bu dönemde yazı henüz Anadolu’ya gelmemiştir. Henüz İbrahim peygamber yaşamamıştır. 
Hasanoğlan yontucuğu, bizde yalnızca kendi zamanımızda sonrasına yönelik mesajlar vermekle kalmamakta, öncesine yönelik çağrışımlar da yaratmaktadır.

    Ana-Tanrıçanın en eski örnekleri Van ili Kırkgeçit bucağına bağlı Yedisalkım (eski Put) köyünde bulunan kızlar mağarasındadır. Bilim adamlarınca 15.000 yıl önceden kaldığı saptanan bu mağara resimlerinde kocaman bir üreme organına sahip Ana-Tanrıça görülmektedir. Resimlerden biri baş aşağıdır ve doğurma durumundadır.

    Bunlar, ilk kez, doğada gerçek karşılığı olmayan bir şeyin ”ana” kavramının resimleridir. Kızlar mağarasında dünyada ilk kez, bir gerçekliğin değil, bir kavramın resmi yapılmıştır.

   

Yontma Taş Çağı’nda çıkılıp Cilalı Taş Çağı’na gelindiğinde M.Ö. sekizinci,yedinci, ve altıncı binlerde Diyarbakır Çayönü Höyük, Konya Çatal Höyük ve Burdur Hacılar’da kurulan “dünyanın ilk kentler” inde yaşayan Anadolulu yurttaşlarımız, dünyanın ilk üç boyutlu sanat ürünü diyebileceğimiz, pişmiş toprak Ana Tanrıçalar yaptı. Dünya yontu sanatı böylece başladı.
Cilalı Taş Çağı Ana-Tanrıçaları, şişman, doğurgan karnı abartılmış, kimi doğurma, kimi sevişme durumunda , kimi de kucağındaki çocuğu (bu çocuk yalnızca insan değil, doğanın bir parçası olan hayvan da olabilmektedir) emzirirken gösterilmektedir.
Hasanoğlan yontucuğunun da içinde bulunduğu Maden Çağı Ana-Tanrıçalarında ise artık şişmanlık ve doğrudan koca bir göbek yoktur. Onun yerine bedene göre oldukça büyük doğurgan kalçalar ve üçgen biçimli üreme organı almıştır.
Hasanoğlan Ana-Tanrıçası, günümüzde yaşayan Anadolu insanıyla iç içedir. Ana-Tanrıçaya baktığımızda alnına altın dizmiş bir Anadolu kadını görmüş gibi olmuyor muyuz?

Hele ayak bileklerindeki hal hallar... Beş bin yıl önceden bugüne atılmış bir ekinsel köprü değil mi sizce, ne dersiniz?.




ankara gözleme yeşildere tarif


Ekmek ve un ürünlerindeki yöresel tat ve lezzetin o bölgenin suyunu kullanarak tutturulduğu fikrinide düşünmenizi dilerim.
Elmadağ #yeşilderede gözleme önceleri dereşıhtayken Ramazanlarda düğünlerde harmanda'toplantılarda yapılırdı ir ekmeğinde(sahurda) sıcak gözleme ve yanında çir hoşafı çok sık tüketilirdi.
Her yörede çeşitli iç hazırlanarak yapılmakta,kimi peynirli ,ıspanaklı,kıymalı,üzerine çikolata sürülerek yapılanlar var.yeşildere gözleme malzemelerimiz sade içsiz olarak hazırlanışını aşağıdaki gibi sunup yapacağınız adete göre artırmak sizlere bırakılmıştır.

Not:Şebeke suyu kullanmayınız,kaynak suyu en güzel tercih.
1 kilo un veya sizin yapacağınız porsiyona göre
2 su bardağı kaynak suyu bizler genelde dereşıhdan eski köydeki pınarlardan getirdiğimiz sulardan kullanıyoruz
1 çay kaşığı tuz
250 gr sarı renkli çiçek tereyağı

Sıra hamuru hazırlamaya geçelim

Genişce bir plastik leğen yada kaba yukarıda saydığımız ölçeklerdeki malzemelerimizi'unu suyu tuzu kabın içinde iyice karıyoruz hamurumuz kulak memesi kıvamına gelince üzerini ince bir bezle kapatıp yarım saat kadar dinlenmeye bırakalım,sonra yumruk gibi hamurlarımızı kesip ayıralım,ardından ekmek tablanızda veya mutfak tezgahınızda yufka gibi açalım önceden erittigimiz ve ılımaya bıraktığımız sarı renkli çiçek tereyağıyla iyice bir yağlayalım ve kare olarak hamurumuzu katlayalım,kızğın saçın üstünde gözleme üretimine geçelim çevire çevire pişirelim tepsiye veya peçete kağıdının üzerine indirirken yine yazlık çiçek tere yağını sürüyoruz servise hazır yanında yayık ayranı ile lezzetine doyum olmaz afiyet olsun.
bazlama-tarifi-yesildere


sosyal yapı-köy hocası-köy bekcisi

kadir-dogan-sevdigim-neredesin

Elmadağ yeşildere köy hocası-köy bekcisi-köy çobanı

SOSYAL YAPI

Toplumsal hayatın vazgeçilmez unsurlarından olan ve milletimizin yüzyıllar ötesinden bu günlere taşıyan yardımlaşma duygusu daima ön planda olmuştur. Bu durum sosyal ilişkilerin daha sıcak, gelişip güçlenmesine vesile olmuştur. Bunun sonucu olarak Belde olmadan önce köy'ümüzde bir çok iş imece (ortaklaşa yardımlaşarak) yapılır. Özellikle köy halkı tarafından ortaklaşa kullanılan yol, çeşme, cami, okul yapımı bunların bakım ve onarımı , mera ve çayır biçilmesi, koru bozulması, köye su getirilmesi, sulama amacıyla ark açılması ve ayıklanması gibi işler köylüler tarafından ortaklaşa yerine getirilir idi. 

Ekin biçilmeye başlamasından harman kaldırılıncaya kadar hasat mevsiminde yapılan işler, ekin yıkama, bulgur kaynatma, dibek dövme, değirmen çekme veya değirmene gitme, erişte hazırlama gibi pek çok işler akraba ve komşularca yapılırdı. "Ev alma komşu al" ata sözünün en güzel tezahürünü burada görmekteyiz. Dünür gidilmesinden gelinin eve indirilmesine kadar düğünün her safhasında köy halkının büyük emeği geçer. Çeyizin hazırlanması, sergilenmesi, ev döşenmesi davetlilerin ağırlanması yük getirilmesi gibi işler de gelin kızın arkadaşları, komşular ve köyün delikanlıları tarafından yerine getirilirdi.
 Eskiden kadınlar ve kızlar erkeklerin önünden geçmezler, yolda bir erkekle karşılaştıkları zaman kenara çekilirler başlarını öne eğerek geçmesini beklerler idi. Akrabalık ilişkileri daha sıkı, yaşlılara saygıya onların bilgi ve tecrübesine ayrı bir önem verdirdi. Eskiden insanlar arsında sevgi ve saygı hoşgörü daha fazla idi. Sürekli hal hatır sorulur, ihtiyaç sahiplerine dul ve yetimlere yardım edilirdi. Ailenin ihtiyaçları genelde güz sonu harmandan kalkınca ve yayladan inince veya mahsulden elde edilen parayla karşılanırdı. Alış veriş için Elmadağ, Çubuk, Kalecik veya Ankara'ya gidilirdi. Alış verişlerde elbiselik kumaşlar, çay, şeker, tütün, kil, sabun, tuz, evdeki kızlar için ip patiska, kanaviçe, boncuk gibi evin ihtiyaçları görülürdü. Köy hayatının vaz geçilmez unsurlarından olan köy hocası, köy bekçisi ve köyün çobanından bahsedelim.


Köy Hocası: İmamların şimdiki gibi devlet tarafından kadrolu olarak köylerde görevlendirilmediği zamanlarda bu iş ulemadan ders ve icazet almış kişiler tarafından yürütülürdü. Köy hocasına karşı saygı ve hürmete pek önem verilirdi. En meşhur hocamız koca hoca (Mustafa Yılmaz) Hasan Hüseyin Aşır, Ahmet Tural yetiştirdiği talebeleri Ekrem Aşır, Celal Ferah, dır. Köy Arazi Bekçisi: Bekçiler genelde üç kişi olurdu. Bağ bekçisi, tarla ve bahçe en önemlilerinden köy bekçisi. Görevleri köyün arazisine bakmak, odaya gelen misafirlere hizmet etmek ve muhtara yardımcı olması olması amacıyla tutulur, silah olarak mavzer verilirdi. Muhtarın köye vereceği haber haberleri ve salgıları bekçi yardı. Köyün hizmetleri için tutulan bekçi, hoca ve çobanın ücretleri önceden konuşularak pazarlıkla tespit edilir. Bunlara ödenecek ücret paradan ziyade hak denen ve köyde ekilen ürünlerden kişi başına belirlenen miktarın güz sonunda toplanmasıyla olurdu. Bu görevlilerin yeme içme ihtiyaçları köy halkı tarafından konak denilen sırayla verilirdi. En meşhurları Rahmetli Arap oğlu, Eski Hasan, Veli Karağöz,Yusuf köse (koca Yusuf) Çakır dayı ve küçük bekçi Osman Doğan dır.

Köy Çobanı: Bahardan kışa kadar köyün hayvanlarını (sığırını koyununu ) gütmek (otlatmak) için çobanlar tutulurdu. Hayvanlar her sabah köy meydanında sığıra salınırdı. Bu işi Çoğunlukla kadınlar yapardı. Çeşme başında toplanan ve sığır salmaya gelen kadınların sohbetlerine doyum olmazdı. Muhtarlar: İnce Mehmet (merhum) » Coruğun Hasan (merhum) » Havanın Bekir (merhum) » Halil Erdoğan (merhum) » İsmail Kuz pınar merhum» Şükrü Kavaklı merhum» Mehmet Erzurum merhum» Hasan Çoban merhum» İdris İnce merhum» Hasan İnce (merhum) » Ömer Berber merhum» Bekir Çoban (merhum) »Öğretmen İbrahim Balcı (köyün Yerlisi)merhum » M. Ali kavaklı (merhum) » İbrahim Kardak (merhum) Köye büyük hizmetler vermiş İbrahim kardak Namı diğer (GÖĞ İRBEM) dönemin ünlü siyasetçisi Sayın Başbakanımız Süleyman Demirel'le yakın ilişkileri olması nedeni ile kısa zamanda köyün şimdiki yerine taşınmasına vesile olmuştur. Sel ve toprak kaymasından çok hasar gören köy yeni yerleşim yerinde kısa zamanda gelişmiş ve Belde olmuştur.
Makale ve düzenleme:Musa Küçük Yağcı
Yayın kaynak: deresih.blogspot.com.tr



Köy Odası - elmadag yeşildere dereşıh unutulan gelenekler


UNUTULAN GELENEKLER (Musa K.Yağcı )

Köy Odası: Köy odası köyün yegane toplantı ve eğlence mekanlarıdır. Köy odası genellikle bağ-bahçe tarla işlerinin olmadığı kış aylarında kullanılır. Gündüz yaşlılar, akşam gençler toplanır, sohbetler edilir, oyunlar oynanır ve eğlenceler düzenlenirdi.

Eski Yeşilderede bizim hatırladığımız sekiz adet köy odası var idi. köy odalarının ikisinde dışarıdan gelen misafirler ağırlanır, diğerlerini de yaşlılar ve gençler paylaşırdı.

 Eskiden köy odalarının hususiyeti daha bir fazla idi. Yaşlılar ve gençler asla birlikte toplanmazlardı. Gençlerle yaşlıların oturmaları, sohbetleri, odaları ayrı ayrı idi. Bu davranış türü terbiye nezaket ve saygı icabı idi. 

Küçük büyüğün yanında sigara içemez, ayak ayak üstüne atıp oturmaz, lafa karışamaz, müsaade itemeden kalkamazdı. gençler akşam toplanır sabah ezanı okunmadan önce odayı terk ederlerdi.


Köy odalarının kendisine has bir oturma düzeni var idi, önde ocak başında yaşlılar oturur, yaşça küçük olan arka sıralarda yer alırdı. Gençlerden birisi odaya girmek istediğinde odanın ayaklık denilen girişinde içeri çağırılana kadar beklerdi. Yaşlı birisi konuşurken diğerleri saygı dikkatle onu dinlerler idi.

www.deresih.blogspot.de

Tv ler diziler akıllı telefonlar kısaca teknoloji kullanımının gözünü çıkarınca derince nefes alıp hey gidi eski zaman eski dereşıh dediğinizde eski örf adetlerden bir tanesini yanındakine yada yazılı olarak bir sosysl ağda paylaş.

Köy Odaları vardı degilmi eski köydeyken ?

Kimlerin odası vardı?
 Arapgilin oda ibrahim ağanın oda 
Bir kaç örnektir.

Yeşilderede köy odası ne demekti ? 
eski köy için ne demekti?
O zamanlarda köy adaları sosyal medya idi,ekonomi haberleri dereşıh haberleri dereşıhın sorunlarının tartışıldığı iletişimin sağlandığı eğlencenin gençlerin yaşlıların yeriydi.

Köy odası her mahallede belli başlı başlı kişilerin olanağını sunmasıyla oluşurdu toplanıp doyumsuz sohbetlerin yapıldığı şimdilerin cafe,kahvehanesinin karşılıgıydı.

Dereşıhta ve köylerde odalar yeni dünyanın hayır ve kültür merkezleriydi,köyleregelen garip ,gurabba,yolcu,çenği,tüccar, işci,ırgat,çoban,çerçici aklınıza gelen seferi insanların büyük bir huşu ve gönül rahatlığıyla bedava yiyip içeçegi yatacağı konaklayacı,atına arabasına bakıldığı şimdinin otel,motel pansiyonuydu.

Bir zamamlar anadoluda köy  odaları bugünün sosyal ağıydı,köy odaları Anadolu insanının sıcaklığının misafir perverliğinin riyasız sevginin, paylaşımın vefanın,Simgesiydi,
her mahallede bulunun köy odalarının finansmanı durumu düzgün köylüler tarafından sağlanır ve idamesinide Oda sahibi yada seçtigi kişi tarafından yürütülürdü,görevli sabah namazı sonrası mahallesindeki odayı açar temizliğini yapar, sobasını yakar çayını demlerdi. odalar topluca yemek yemek çay içmek ,eğlenmek ,bayramlarda toplanmak bayramlaşmak,cenaze taziyelerini kabül etmek,her kezin getirdiği yemeği taziyeye gelenlere sunulduğu ortamdı.


 Dereşıhta ve diger yerlerde eskiden köy odası her şey demekmiş şimdinin düğün solonu gibi düğün sona erene kadar oda düğün odası olur köy odasında eğlenilir yemekler yenilir. Düğün bitince oda yine temizlenir eski halinde bırakılırmış.


Kadir Dogan Istanbul Sokaklari

Kadir Dogan Istanbul Sokaklari Yeşildere-. Bunu paylaş:Bunu beğen: Beğen By deresih • Genel, Müzik, Yeşildere içinde yayınlandı

BİNG.TR

YeşildereTarihcesi gelenek görenekleri

Kadir Dogan Istanbul Sokaklari
 Şarkı Sözleri - İstanbul Sokakları Söyleyin sevgilim nerde? İstanbul sokakları 
Çare bulun bu derdime İstanbul sokakları
 Onu benden siz aldınız
 Onu benden siz çaldınız
 Simdi yalniz bıraktınız
 İstanbul sokakları
 Sevdiğimi verin bana
 İstanbul sokakları
 Çare bulun bu derde iSTANBUL sokakları